sayın
ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek,
doğduğum yıl
keçiören belediye başkanlığını kazandınız. ömrümün ilk beş yaşım sizin keççiören belediye başkanlığınızda geçti. sonrasında 1994 yılında
ankara büyükşehir belediye başkanı olduğunuz. tek çocukluk lüksümüz olan ve
keçiören'i
subayevlerine bağlayan toprak yokuştan kestirme yollarak bularak gittiğimiz
altınpark'taki havuzun içindeki "
periler ülkesinde"
heykelini "`"böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat
koymuşlar" cümlesini sar etmek suretiyle kazan dairesine kaldırttınız
(daha sonra öğrendik ki
mehmet aksoy'a ait bu heykel,
asya- avrupa bienalinde
birincilik ödülü almış. devamındaki dava süreçleri malumunuz; heykelin
zarar görmesi nedeniyle 250 milyon lira manevi 1 milyon lira da maddi
tazminat ödemeye mahkum edildiniz). dava sonucunda yaptığınız diğer bir
açıklamayla da ‘‘ben mahkeme kararı üzerine o heykelleri yerine koyar,
ama sonra da başka bir nedenle gene kaldırırım, diyerek
heykel sanatı hakkında tavrınızı çok net bir şekilde koydunuz. sonra zaten biz de büyüdük
altınpark'a pek gitmedik. o konu öylece kapandı.
sonrasında
benim çocukluk,garson boyluk, ergenlik,gençlik ve hatta yetişkinllik
dönemlerime tekabül eden totalde 19 yıla dayandığımız, büyükşehir
belediye başkanlığınız başladı. şahsımın doğma, büyüme, yetişme,
ilköğretim, lise, üniversite, yüksek öğrenim ve üretim yıllarımının
tamamını kapsayan 19 yıldır da başkanlığını yaptığınız başkentimizde
beraberce dolu dolu yaşamaktayız.
bunları kendimi tanıtmak ve
ankara'nın yerlisi bir ankaralı halk olarak muhattap alınmak üzere
belirttim. şimdi asıl kafamı kurcalayan konuya giriş yapabilirim
sanıyorum.
sayın gökçek;
billboardlarda görüp gurur duyduğumuz "gelişmiş kent" ödüllerinizi takdir ediyoruz.
ankara'yı
gelişmiş bir avrupa kenti kıvamına getirmeye çalıştığınız
çalışmalarınızı gerek metroda asılı duran plazma ekranlarda dönen
videolardan, gerekse duvarlara yaptığınız en büyük boy fotoğraflı, iyi
kalitede çıktısı alınmış afiş çalışmalarından görebiliyoruz. ayrıca
hemen her üstgeçit ve köprü üzerindeki pankartları okuyor ve ankara'nın
her geçen gün ne kadar da geliştiğini birer ankaralı olarak arkadaşlarla
izliyor ve gurur duyuyoruz. bu ödüllerden birinden özellikle çok onur
duydum o da sanırım 2009 yılında verilen "avrupa ödülü". zamanında
haberlerden takip ettiğim kadarıyla size ödülü veren
avrupa konseyi parlamenterler meclisinin davetlisi olarak
strasbourg’a
gittiniz. orada bir belediye başkanı olarak epey kent gözlemi
yaptığınızı varsayarak size sormak istiyorum. strasbourg'da da metro
istasyonları gece kapanıyor ve sabah 6'da mı açılıyor? mazur görün sizi
böyle sorularla meşgul ediyorum ama gerçekten merak ediyorum çünkü ben
avrupa'yı hiç görmedim.
bunu durduk yere merak etmedim tabii ki.siz daha iyi biliyorsunuz ki
ankaray
gece kapanıyor ve sabah 06:00 sularında açılıyor. çalışan görevli
personele bunun nedenini sorulduğunda pek anlamlı ve doyurucu yanıtlar
alınamadı ve ben de bu işin en baştaki muhattabına, yani türkiye
cumhuriyetinin başkentinin 19 yıllık büyükşehir belediye başkanına, bir
ankaralı olarak, tüm samimiyetimle ve gerçekten kafamdaki soruların
aydınlanması amacıyla soruyorum.
ankaramızın ulaşım durumu
malumdur. gece 11'den sonra sokaklarda pek kimse kalmaz. ego sefer
sayıları çok seyrekleşir (çoğu bölgelerde 12'den sonra hiç otobüs gelmez
ve geçmez), dolmuşlar seferlerine yaklaşık 05:30 civarında başlarlar,
taksiler de neredeyse yok denecek kadar azdır( ama allahtan gece
tarifesi kalktı çok mesuduz). zaten o saatlerde ortalık pek tekin olmaz.
basit bir mantıkla konuşursak "gece 2'den sonra gelen hiç birşey
hayırlı değildir" diyebiliriz belki de.
kızılay,
ulus,
dışkapı
gibi ankara'nın merkezini oluşturan mevkiilerde, sokaklarda erkekler
bile yalnız yürümeye pek cesaret edemezken, bir kadın üzerinden
örneklendirme yapabilecek bir mecra bulmakta bile zorlanıyorum. malum
arsızı var, huysuzu var, hırlısı var, hırsızı var, delisi var, tinercisi
var, sapığı var, sokakta yaşayanı var.. özetle ve bildiğiniz üzere, bir
metropolü metropol yapan genetik çeşitliliğe sahibiz ankara olarak .
bizler de o saatlerde pek dışarı çıkmayız zaten ankara sakinleri olarak.
uyumayı veya evimizde oturmayı tercih ederiz. tamam biz evde oturuyoruz
da yoldan gelenler ne yapacak sayın başkan?
misal
aştiyani ankara şehirler arası terminal işletmeleri, ankara'nın çok merkezi bir yeri olan
beştepe bölgesinde konuşlandırılmış dev bir yapıdır. sizin daha iyi bildiğiniz üzere, aşti'nin yürüyen merdivenlerle
ankaray'a
bağlantısı vardır. emek, bahçelievler, beşevler, tandoğan, maltepe,
demirtepe, kızılay, kolej, kurtuluş, dikimevi'nde kadar gider. ulus
istikametine gidecek yolcular isterlerse kızılay istasyonundan metro'ya
binebilirler. peki sizin metro/ankaray hattınının kullanılmak üzere
halka açılış saatinden evvel aşti'ye gelirlerse ne olacak? sabah
06:00'dan önce inenler var çünkü otobüslerden.
anadolu'nun çeşitli kesimlerinden gelen pek çok yolcu üstelik.
gişe
önünde büyük sürgülü demir kapıların açılmasını bekleyen onlarca kişi
oluyor sabah 05:50 sularında, sıraya giriyorlar ankaray'a binebilmek
için. oturacak yer de yok. valizinde kırılacak bir şey olmayanlar üstüne
oturuyor valizin. çantasızlar duvar dibine çöküyor. o da bir döngüde
tabii ki. ankaray yolcu adaylarının, gişe önünde bekleyebilecekleri alan
oldukça dar sayın başkaım. o nedenle insanlar duvar dibine bile sırayla
çöküyorlar. diğer tarafta çıkış merdivenleri var ve iki taraftan da
fena esiyor. üstelik bir de kışsa ve sizin paltonun o kadar da kalın
değilse... ya da otobüste uyuduysanız ve gözünüzü açtığınızda
karşılaştığınız soğuk ankara'nın o meşhur ayazıysa. neyse yapacak bir
şey yok kapılar 6'dan önce açılmayacak, görevliler öyle diyor. çoğunluk
ayakta beklemeye devam ediyor.
sadece gişe kapıları değil, aşti
dahilinde yürüyen merdivenler ve aşti'den gişelere giden yürüyen yol da
aynı işletim sistemiyle çalıştığı için onlar da durmuş, çalışmıyorlar...
gençler yürüyor pek sıkıntı olmuyor sayın başkan ama mediha teyze bu
duruma epey içerledi. çünkü fıtıktan ameliyat olmuş 3 ay önce,
memleketten dönüyorlar kızıyla ve valizleri de oldukça ağır. kızı daha
küçük olduğu için izin vermiyor taşımasına mediha teyze. kendi
kaldırıyor ve yürüyen merdivenlerin basamaklarından tek tek oflayarak
çıkarıyor valizi . sonra derin bir ah çekiyor. çünkü ameliyat yarası
sızladı...
benim asıl sorum tam olarak burada devreye giriyor
sayın başkan. strasbourg'da da terminale giden/gelen metro istasyonları
sabah 6'da mı açılıyor? siz gördünüz oraları daha iyi bilirsiniz. eğer
beni bilgilendirebilirseniz, yaptığınız çalışmaları daha farklı bir
perspektiften değerlendirebilme imkanım olabilir. bu konuda halk diliyle
halimizi anlatacak olursak; sıkıntılıyız başkan.. çünkü bildiğiniz
üzere türkiye'nin başkentindeki tek otobüs terminaline yolcular sadece
sabahları gelmiyorlar. gece yolculuğu genelde günden tasarruf edebilmek
için daha çok tercih ediliyor, ankara gibi metropol kentlerde.
şu
konuda kafam çok netleşti ankaray 6'dan önce açılmayacak. valizimizle
dışarıda da bekleyemeyiz çünkü ankara soğuktur ve özellikle sabah ve
seher vakitlerinde daha da soğuktur. (burada ayazdan bahsetmek bile
istemiyorum) aşti'nin içerisinde de dolaşamayız. esnaf uyarıyor, orada
deli var oraya gitme diyor. neyse ki zabıtamız görev başında nöbette,
hemen deliyi diskalifiye ediyor.. tek tük açık olan büfelerde çalışanlar
yalnızlık içerisinde olduklarından olsa gerek, gereksiz sohbetlere
girmek istiyorlar. tabi yine bu koşulları bir kadın gözüyle
değerlendirmek yine mümkün bile değil. kelimeler kifayetsiz kalacaktır
eminim. onu daha başka bir mektupta daha uzun yazmak isterim size. ama
gecenin 4'ünde aşti'deki tek dişi bireyden kısaca bahsedebilirim
sanırım, eğer müsadeniz olursa... öğrenci olduğu büyük sırt çantasından
ve taşıdığı kitap dolu çantadan belli olan genç bir kız hızlı ve sert
adımlarla tuvalete yetişmeye çalışıyor. uzun yoldan geldiyse demek ki,
tuvaleti gelmiş olmalı.. o öyle koşarcasına tuvalete doğru giderken
"orada deli var abla gitme" diyor büfedeki esnaf. yüzü de sapsarı
kadının, midesi de bulanıyor olabilir. belki de regl olmuştur, kadının
özelini bilemeyiz. bakıyor ama hiç cevap bile veremiyor kız, o tuvalete
yetişmek zorunda, hem de hemen. bir sıkıntısı olduğu her halinden belli
zaten çok da zayıf, sırtında taşıdığı çanta kendinden ağır olabilir.
tuvalete girer girmez kusuyor lavoboya, naneli sakız uzatıyor tuvaleti
temizleyen abla mendil uzatıyor, elini yüzünü yıkıyor kızın. kız
öğrenciymiş, urfadan gelmiş ankara'ya. buradan da çoruma gidecekmiş,
hitit üniversitesin'de okuyormuş, urfa'dan çorum'a direk otobüs
bulamamış, ankara aktarmalı gelmiş. otobüsü 07:30'da kalkacakmış
dolayısyla daha beklemek zorunda olduğu 3 buçuk saati var. 10 dakikası
tuvalette geçti ama kalan 3 saat 20 dakikada bir şeyler yapmak zorunda.
dışarda bekleyemez soğuk. aşti dahilinde o saatte açık olan tek kafe var
o da `tempo kafe. cüzdanını kontrol ediyor, allahtan çay içmeye parası
yetiyormidesi de fena durumda, çayın ne kadar olduğuna bağlı olarak
belki kaşarlı tost bile söyleyebilir. ama 3 saat boyunca bir tost ve bir
çayla oturulmaz, kafe çalışanları bir garipler, kesin bir laf ederler,
en az üç çay daha içmek zorunda... otobüste kek verirler gerçi ama o da
karnını doyurmaz.
bu arada
artvin'den
gelen bir otobüs gelen yolcu katına giriyor. numune hastanesi'ne sevkli
gelen kemal amca ve fadime teyze saat 04:15'te ankara'ya iniyorlar.
köylüleri demetevler'de oturuyor ve oraya ankaray. dolayısıyla onlar da
bir şekilde saatin 6 olmasını beklemek zorundalar. bizim genç öğrenci
kızın girdiği kafeyi görüyorlar ama oturmayı tercih etmiyorlar.
peronlara bakan camekanların önündeki demirden bekleme koltuklarına
geçiyorlar. saat daha dördü yirmi geçiyor ve gişelerin açılmasına bir
saat kırk dakika var. . aslında birer çay içebilirler ama kimbilir kaç
paradır . ikisinin de idrar yollarında sıkıntıları var. ikişer kez
tuvalete girdiler bile . açılır kapılardan soğuk geldiği için
afedersiniz yine çişleri gelecek başkanım. tuvalet aşti'de 1 tl ve
şimdiden 4 liraları gitti. 20 binişlik tam otobüs kartı alacaklar
gişeler açılınca. 35 lira da öyle gidecek. ankaray'la kızılaya
gidecekelr oradan metro aktarmasını kullanarak demetevler'e geçecekler
allah izin veririse. fadime teyzenin ameliyatı süresince orada kalacak
kemal amca; çünkü kadın hastaya erkek refakatçi bekleyemez. zaten
yatacak yer de olmuyor. kemal amcanın prostat ameliyatında fadime teyze
refakatçi kaldı ama oturmak için beyaz plastik bir tabureyi yine orada
çalışan köylüleri olan hizmetliden torpille aldılar. bu şekilde hızlı
harcamaya devam ederlerse yola çıktıkları 200 liraları onları bir hafta
idare edemeyebilir. ego kartı işini hallederlerlerse geriye bir yemek
kalıyor, bir de fadime teyzenin hastane ihtiyaçları. neyse başkanım sizi
daha fazla detaya boğmayayım. zaten kemal amca sonra köylülerine köyden
getirdiği fındık çuvalını başının altına koyup uzandı demirden soğuk
koltuklara ama fadime teyze sancıdan kıpırdayamıyor bile.
bu arada
maraş otobüsünden inen çekirdek aile de düştü aşti'ye ve fadime
teyzelerin yanına oturdular.. anne baba ve bir de 6 yaşında
çocukları.çocuk babasının kucağında uyumuş, ağzında maske var.
oğullarına şifa aramaya gelmişler. çocuğun lösemisi epey ilerlemiş.
ankara'ya gitmeniz acilen gerek demiş maraş'taki doktorlar, onkoloji
hastenesine sevk vermişler. adama da çalıştığı inşaattan izin
vermemişler. işten ayrılıp gelmiş. zar zor afşınlılar firmasında yer
bulmuşlar da gelmişler apar topar. yola da epey para gitmiş. onların
durumu daha kötü. fadime teyze beklemeleri gerektiğini, gişeler açılınca
trene beraber gitmeyi öneriyor umutsuz kadına. dertleşiriz hem diyor,
zaman geçer.
tüm bunlar olurken istanbul otobüsünden bir çift
iniyor. sevgili oldukları belli, elini tutuyor saçsız adam sarı saçlı
kızın ve hiç sağa sola bakmadan tempo kafe'ye oturuyorlar. sütlü kahve
söylüyorlar birer tane de inegöl köfte. adam duvarda asılı televizyondan
müzik kanalı izliyor. genç bir kadın popçu beyaz bir yatak içerisinde
geceliğiyle playback yapıyor. kadın adama kızıyor kadına baktığı için.
kavga ediyorlar. zaten kadının morali fena bozulmuş, ojesi soyulmuş.
tekrar sürmesi gerekecek. neyse ki başka sıkıntıları yok başkanım. daha
ne ister insan. sağlık olsun.
bana ne elalemin öğrenci kızından,
hasan emmisinden, fadime teyzesinden, maraşlısından diye sorabilirsiniz
sayın başkanım. ve lakin size kendi görüşümü iletmek istedim öncelikle.
size,, sizin 19 yıldır başkanlığını yaptığınız ankara'nın tek otobüs
terminalindeki insan profillerini daha yakından tanımanız için ayrıntı
verme gereği duydum. diğer türlü içi boş bir mektup olur, algı alanınıza
girmez diye düşündüm.
ben şimdi buraya bunları yazdım ya
başkanım. eğer siz bu yazıyı okursanız belki benim kim olduğumu merak
edersiniz. sonuçta burada bizler ekşi sözlük yazarları olarak sinsi bir
karanlığın arkasından nicklerimizin arkasına sığınarak yazıyoruz. siz
böyle şeylerden pek hoşlanmıyorsunuz. siz şeffaflığa çok önem
verirsiniz. öyle ki; twitter gibi oldukça popüler olan bir sosyal
paylaşım sitesinde, en son genç bir kızı size hakaret ettiği
gerekçesiyle teşhir ettiniz, tweetlerini retweet ettiniz. yetmedi kızın
arkadaşıyla rakı içerken çekilmiş fotoğrafını "ahlaksızlık"
tanımlamalarıyla kendi resmi hesabınızda yayımladınız. o da yetmedi o
genç kızın tam adını soyadını, ikamet adresini, okuduğu okulu deşifre
ettiniz. en sonunda da değerli ve saygıdeğer avukatlarınıza olayı emanet
etiniz. onlar artık gerekeni yapacaklardır eminim ve elbet hak yerini
bulacaktır. orası bizi ilgilendirmez. yüce adaletimiz bu mevzuuyu da
eminim ki çözer.. ama ben diyorum ki s evgili başkanım sizin avukatların
işi çoktur. dile kolay söylemesi; avrupa ve asya arasında köprü
oluşturmuş ve siyasi anlamda her hareketi evrensel olarak takip edilen,
ortadoğunun nabzını damarlarında hisseden bir ülkenin en başındaki
şehrin, yani türkiye'nin en büyük metropol şehirlerinden ikincisinin 19
yıldır belediye başkanlığını yapan büyük düşünce insanı olan sizin gibi
bir yöneticinin avukatlığını yapıyorlar. ve tahmin edebilirim ki
uğraşmaları gereken yüzlerce dava vardır. biz şimdi onları benim gibi
basit bir sözlük yazarının kim olduğuyla ilgili teknik bir araştırmayla
oyalamayalım. siz ankara'da herkesin tanıdığı belki de tek insansınız. o
nedenle de ankara'daki çevresi en geniş insansınız bence. kabaca bir
istatistik oluşturursak iş bu sözlükte bile de pek çok yazar tanıdığınız
vardır. belki siz de yazıyorsunuzdur sözlükte, sosyal medyayı
seviyorusunuz çünkü. eğer bu yazıyı okursanız bana mesajla ulaşmanızı
çok isterim. ha bu arada, üniversiteden mezun oluşumuzu arkadaşlarla
kutlamaya gitmiştik ve ben bir duble rakı içmiştim. o gecenin bir
fotoğrafı duruyor bende eğer arzu ederseniz onu size gönderebilirim. ya
da nereli olduğumu söylerim... kaç yaşında olduğumu... hangi
üniversiteyi hangi dereceyle bitirdiğimi.. şu anda hangi işle meşgul
olduğumu... aslında ben birebir olarak sizinle görüşmek, sohbet etmek ve
ankara'ya ilgli 19 yıldır çözemediğim bütün sıkıntıları sizinle
paylaşmak, yani bir nev-i dertleşmek isterim. çünkü emin olun bizlerin
yani ankara'yı iliklerine kadar hisseden ankara halkının,
öğrencilerinin, çocuklarının, gençlerinin, ev hanımlarının, babaların,
dedelerin, nenelerin, işçilerin, memurların, emeklilerin,
akademisyenlerin,sanatçıların, bilim adamlarının, öğretmenlerin,
işsizlerin, dolmuşçuların, taksicilerin, halk otobüsü şoförlerinin,
kiracıların, ev sahiplerinin, esnafın, pazarcıların,
işportacıların,çocuk esirgeme yurdunda büyümüş çocukların, mekan
sahiplerinin ve seyyar satıcıların size anlatıp içimizi dökmek
istediğimiz pek çok konu var. siz duyarlı bir belediye başkanısınız ve
bu muhteşem kentimize pek çok uluslararası ödül kazandırdınız.
halkınızla sürekli iletişim halinde olup dert dinlediğinizi biliyorum.
twitterınızdan da takip ediyorum, geç saatlere kadar tweet atıyorsunuz.
bir gün beni de dinlemek üzere bana bir randevu vermenizi çok isterim ve
gerçekten böyle bir şey olursa çok mutlu olurum. çünkü ben yıllardır
sizinle konuşabilmenin hayaliyle yaşıyorum. eğer ben birilerine dert
anlatamazsam sayın başkanım bu dolu ve bıkkın kafamı alıp bu şehirden
gideceğim. daha da kalmak isterdim ama insanoğlunun da bir direnme
kapasitesi olduğunu bildiğimden gerek fizyolojik gerekse psikolojik
olarak bedenim daha fazla zarar görmeden ve tamamen bireysel bir
tercihle, bozkırın göbeğindeki bu güzelim şehrimi terk etmek zorunda
kalacağım.
saygılarımla,
şahrud.