bişeyler bişeyler

Fotoğrafım
Ankara'nın bağlarından geliyorum, China
Tuhaf kostüm ve aletlerle göllere girip çıkan birisiyim. kurumuş yapraklara basmayı seviyorum. mikroskop fotoğrafçılığı yapıyorum. büyüyünce bando şefi olacağım.

24 Nisan 2013

melih gökçek'e açık mektup

sayın ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek,

doğduğum yıl keçiören belediye başkanlığını kazandınız. ömrümün ilk beş yaşım sizin keççiören belediye başkanlığınızda geçti. sonrasında 1994 yılında ankara büyükşehir belediye başkanı olduğunuz. tek çocukluk lüksümüz olan ve keçiören'i subayevlerine bağlayan toprak yokuştan kestirme yollarak bularak gittiğimiz altınpark'taki havuzun içindeki "periler ülkesinde" heykelini "`"böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar" cümlesini sar etmek suretiyle kazan dairesine kaldırttınız (daha sonra öğrendik ki mehmet aksoy'a ait bu heykel, asya- avrupa bienalinde birincilik ödülü almış. devamındaki dava süreçleri malumunuz; heykelin zarar görmesi nedeniyle 250 milyon lira manevi 1 milyon lira da maddi tazminat ödemeye mahkum edildiniz). dava sonucunda yaptığınız diğer bir açıklamayla da ‘‘ben mahkeme kararı üzerine o heykelleri yerine koyar, ama sonra da başka bir nedenle gene kaldırırım, diyerek heykel sanatı hakkında tavrınızı çok net bir şekilde koydunuz. sonra zaten biz de büyüdük altınpark'a pek gitmedik. o konu öylece kapandı.
sonrasında benim çocukluk,garson boyluk, ergenlik,gençlik ve hatta yetişkinllik dönemlerime tekabül eden totalde 19 yıla dayandığımız, büyükşehir belediye başkanlığınız başladı. şahsımın doğma, büyüme, yetişme, ilköğretim, lise, üniversite, yüksek öğrenim ve üretim yıllarımının tamamını kapsayan 19 yıldır da başkanlığını yaptığınız başkentimizde beraberce dolu dolu yaşamaktayız.
bunları kendimi tanıtmak ve ankara'nın yerlisi bir ankaralı halk olarak muhattap alınmak üzere belirttim. şimdi asıl kafamı kurcalayan konuya giriş yapabilirim sanıyorum.
sayın gökçek;
billboardlarda görüp gurur duyduğumuz "gelişmiş kent" ödüllerinizi takdir ediyoruz. ankara'yı gelişmiş bir avrupa kenti kıvamına getirmeye çalıştığınız çalışmalarınızı gerek metroda asılı duran plazma ekranlarda dönen videolardan, gerekse duvarlara yaptığınız en büyük boy fotoğraflı, iyi kalitede çıktısı alınmış afiş çalışmalarından görebiliyoruz. ayrıca hemen her üstgeçit ve köprü üzerindeki pankartları okuyor ve ankara'nın her geçen gün ne kadar da geliştiğini birer ankaralı olarak arkadaşlarla izliyor ve gurur duyuyoruz. bu ödüllerden birinden özellikle çok onur duydum o da sanırım 2009 yılında verilen "avrupa ödülü". zamanında haberlerden takip ettiğim kadarıyla size ödülü verenavrupa konseyi parlamenterler meclisinin davetlisi olarak strasbourg’a gittiniz. orada bir belediye başkanı olarak epey kent gözlemi yaptığınızı varsayarak size sormak istiyorum. strasbourg'da da metro istasyonları gece kapanıyor ve sabah 6'da mı açılıyor? mazur görün sizi böyle sorularla meşgul ediyorum ama gerçekten merak ediyorum çünkü ben avrupa'yı hiç görmedim.

bunu durduk yere merak etmedim tabii ki.siz daha iyi biliyorsunuz ki ankaray gece kapanıyor ve sabah 06:00 sularında açılıyor. çalışan görevli personele bunun nedenini sorulduğunda pek anlamlı ve doyurucu yanıtlar alınamadı ve ben de bu işin en baştaki muhattabına, yani türkiye cumhuriyetinin başkentinin 19 yıllık büyükşehir belediye başkanına, bir ankaralı olarak, tüm samimiyetimle ve gerçekten kafamdaki soruların aydınlanması amacıyla soruyorum.

ankaramızın ulaşım durumu malumdur. gece 11'den sonra sokaklarda pek kimse kalmaz. ego sefer sayıları çok seyrekleşir (çoğu bölgelerde 12'den sonra hiç otobüs gelmez ve geçmez), dolmuşlar seferlerine yaklaşık 05:30 civarında başlarlar, taksiler de neredeyse yok denecek kadar azdır( ama allahtan gece tarifesi kalktı çok mesuduz). zaten o saatlerde ortalık pek tekin olmaz. basit bir mantıkla konuşursak "gece 2'den sonra gelen hiç birşey hayırlı değildir" diyebiliriz belki de. kızılay, ulus, dışkapı gibi ankara'nın merkezini oluşturan mevkiilerde, sokaklarda erkekler bile yalnız yürümeye pek cesaret edemezken, bir kadın üzerinden örneklendirme yapabilecek bir mecra bulmakta bile zorlanıyorum. malum arsızı var, huysuzu var, hırlısı var, hırsızı var, delisi var, tinercisi var, sapığı var, sokakta yaşayanı var.. özetle ve bildiğiniz üzere, bir metropolü metropol yapan genetik çeşitliliğe sahibiz ankara olarak . bizler de o saatlerde pek dışarı çıkmayız zaten ankara sakinleri olarak. uyumayı veya evimizde oturmayı tercih ederiz. tamam biz evde oturuyoruz da yoldan gelenler ne yapacak sayın başkan?

misal aştiyani ankara şehirler arası terminal işletmeleri, ankara'nın çok merkezi bir yeri olan beştepe bölgesinde konuşlandırılmış dev bir yapıdır. sizin daha iyi bildiğiniz üzere, aşti'nin yürüyen merdivenlerle ankaray'a bağlantısı vardır. emek, bahçelievler, beşevler, tandoğan, maltepe, demirtepe, kızılay, kolej, kurtuluş, dikimevi'nde kadar gider. ulus istikametine gidecek yolcular isterlerse kızılay istasyonundan metro'ya binebilirler. peki sizin metro/ankaray hattınının kullanılmak üzere halka açılış saatinden evvel aşti'ye gelirlerse ne olacak? sabah 06:00'dan önce inenler var çünkü otobüslerden. anadolu'nun çeşitli kesimlerinden gelen pek çok yolcu üstelik.

gişe önünde büyük sürgülü demir kapıların açılmasını bekleyen onlarca kişi oluyor sabah 05:50 sularında, sıraya giriyorlar ankaray'a binebilmek için. oturacak yer de yok. valizinde kırılacak bir şey olmayanlar üstüne oturuyor valizin. çantasızlar duvar dibine çöküyor. o da bir döngüde tabii ki. ankaray yolcu adaylarının, gişe önünde bekleyebilecekleri alan oldukça dar sayın başkaım. o nedenle insanlar duvar dibine bile sırayla çöküyorlar. diğer tarafta çıkış merdivenleri var ve iki taraftan da fena esiyor. üstelik bir de kışsa ve sizin paltonun o kadar da kalın değilse... ya da otobüste uyuduysanız ve gözünüzü açtığınızda karşılaştığınız soğuk ankara'nın o meşhur ayazıysa. neyse yapacak bir şey yok kapılar 6'dan önce açılmayacak, görevliler öyle diyor. çoğunluk ayakta beklemeye devam ediyor.

sadece gişe kapıları değil, aşti dahilinde yürüyen merdivenler ve aşti'den gişelere giden yürüyen yol da aynı işletim sistemiyle çalıştığı için onlar da durmuş, çalışmıyorlar... gençler yürüyor pek sıkıntı olmuyor sayın başkan ama mediha teyze bu duruma epey içerledi. çünkü fıtıktan ameliyat olmuş 3 ay önce, memleketten dönüyorlar kızıyla ve valizleri de oldukça ağır. kızı daha küçük olduğu için izin vermiyor taşımasına mediha teyze. kendi kaldırıyor ve yürüyen merdivenlerin basamaklarından tek tek oflayarak çıkarıyor valizi . sonra derin bir ah çekiyor. çünkü ameliyat yarası sızladı...

benim asıl sorum tam olarak burada devreye giriyor sayın başkan. strasbourg'da da terminale giden/gelen metro istasyonları sabah 6'da mı açılıyor? siz gördünüz oraları daha iyi bilirsiniz. eğer beni bilgilendirebilirseniz, yaptığınız çalışmaları daha farklı bir perspektiften değerlendirebilme imkanım olabilir. bu konuda halk diliyle halimizi anlatacak olursak; sıkıntılıyız başkan.. çünkü bildiğiniz üzere türkiye'nin başkentindeki tek otobüs terminaline yolcular sadece sabahları gelmiyorlar. gece yolculuğu genelde günden tasarruf edebilmek için daha çok tercih ediliyor, ankara gibi metropol kentlerde.

şu konuda kafam çok netleşti ankaray 6'dan önce açılmayacak. valizimizle dışarıda da bekleyemeyiz çünkü ankara soğuktur ve özellikle sabah ve seher vakitlerinde daha da soğuktur. (burada ayazdan bahsetmek bile istemiyorum) aşti'nin içerisinde de dolaşamayız. esnaf uyarıyor, orada deli var oraya gitme diyor. neyse ki zabıtamız görev başında nöbette, hemen deliyi diskalifiye ediyor.. tek tük açık olan büfelerde çalışanlar yalnızlık içerisinde olduklarından olsa gerek, gereksiz sohbetlere girmek istiyorlar. tabi yine bu koşulları bir kadın gözüyle değerlendirmek yine mümkün bile değil. kelimeler kifayetsiz kalacaktır eminim. onu daha başka bir mektupta daha uzun yazmak isterim size. ama gecenin 4'ünde aşti'deki tek dişi bireyden kısaca bahsedebilirim sanırım, eğer müsadeniz olursa... öğrenci olduğu büyük sırt çantasından ve taşıdığı kitap dolu çantadan belli olan genç bir kız hızlı ve sert adımlarla tuvalete yetişmeye çalışıyor. uzun yoldan geldiyse demek ki, tuvaleti gelmiş olmalı.. o öyle koşarcasına tuvalete doğru giderken "orada deli var abla gitme" diyor büfedeki esnaf. yüzü de sapsarı kadının, midesi de bulanıyor olabilir. belki de regl olmuştur, kadının özelini bilemeyiz. bakıyor ama hiç cevap bile veremiyor kız, o tuvalete yetişmek zorunda, hem de hemen. bir sıkıntısı olduğu her halinden belli zaten çok da zayıf, sırtında taşıdığı çanta kendinden ağır olabilir. tuvalete girer girmez kusuyor lavoboya, naneli sakız uzatıyor tuvaleti temizleyen abla mendil uzatıyor, elini yüzünü yıkıyor kızın. kız öğrenciymiş, urfadan gelmiş ankara'ya. buradan da çoruma gidecekmiş, hitit üniversitesin'de okuyormuş, urfa'dan çorum'a direk otobüs bulamamış, ankara aktarmalı gelmiş. otobüsü 07:30'da kalkacakmış dolayısyla daha beklemek zorunda olduğu 3 buçuk saati var. 10 dakikası tuvalette geçti ama kalan 3 saat 20 dakikada bir şeyler yapmak zorunda. dışarda bekleyemez soğuk. aşti dahilinde o saatte açık olan tek kafe var o da `tempo kafe. cüzdanını kontrol ediyor, allahtan çay içmeye parası yetiyormidesi de fena durumda, çayın ne kadar olduğuna bağlı olarak belki kaşarlı tost bile söyleyebilir. ama 3 saat boyunca bir tost ve bir çayla oturulmaz, kafe çalışanları bir garipler, kesin bir laf ederler, en az üç çay daha içmek zorunda... otobüste kek verirler gerçi ama o da karnını doyurmaz.
bu arada artvin'den gelen bir otobüs gelen yolcu katına giriyor. numune hastanesi'ne sevkli gelen kemal amca ve fadime teyze saat 04:15'te ankara'ya iniyorlar. köylüleri demetevler'de oturuyor ve oraya ankaray. dolayısıyla onlar da bir şekilde saatin 6 olmasını beklemek zorundalar. bizim genç öğrenci kızın girdiği kafeyi görüyorlar ama oturmayı tercih etmiyorlar. peronlara bakan camekanların önündeki demirden bekleme koltuklarına geçiyorlar. saat daha dördü yirmi geçiyor ve gişelerin açılmasına bir saat kırk dakika var. . aslında birer çay içebilirler ama kimbilir kaç paradır . ikisinin de idrar yollarında sıkıntıları var. ikişer kez tuvalete girdiler bile . açılır kapılardan soğuk geldiği için afedersiniz yine çişleri gelecek başkanım. tuvalet aşti'de 1 tl ve şimdiden 4 liraları gitti. 20 binişlik tam otobüs kartı alacaklar gişeler açılınca. 35 lira da öyle gidecek. ankaray'la kızılaya gidecekelr oradan metro aktarmasını kullanarak demetevler'e geçecekler allah izin veririse. fadime teyzenin ameliyatı süresince orada kalacak kemal amca; çünkü kadın hastaya erkek refakatçi bekleyemez. zaten yatacak yer de olmuyor. kemal amcanın prostat ameliyatında fadime teyze refakatçi kaldı ama oturmak için beyaz plastik bir tabureyi yine orada çalışan köylüleri olan hizmetliden torpille aldılar. bu şekilde hızlı harcamaya devam ederlerse yola çıktıkları 200 liraları onları bir hafta idare edemeyebilir. ego kartı işini hallederlerlerse geriye bir yemek kalıyor, bir de fadime teyzenin hastane ihtiyaçları. neyse başkanım sizi daha fazla detaya boğmayayım. zaten kemal amca sonra köylülerine köyden getirdiği fındık çuvalını başının altına koyup uzandı demirden soğuk koltuklara ama fadime teyze sancıdan kıpırdayamıyor bile.
bu arada maraş otobüsünden inen çekirdek aile de düştü aşti'ye ve fadime teyzelerin yanına oturdular.. anne baba ve bir de 6 yaşında çocukları.çocuk babasının kucağında uyumuş, ağzında maske var. oğullarına şifa aramaya gelmişler. çocuğun lösemisi epey ilerlemiş. ankara'ya gitmeniz acilen gerek demiş maraş'taki doktorlar, onkoloji hastenesine sevk vermişler. adama da çalıştığı inşaattan izin vermemişler. işten ayrılıp gelmiş. zar zor afşınlılar firmasında yer bulmuşlar da gelmişler apar topar. yola da epey para gitmiş. onların durumu daha kötü. fadime teyze beklemeleri gerektiğini, gişeler açılınca trene beraber gitmeyi öneriyor umutsuz kadına. dertleşiriz hem diyor, zaman geçer.

tüm bunlar olurken istanbul otobüsünden bir çift iniyor. sevgili oldukları belli, elini tutuyor saçsız adam sarı saçlı kızın ve hiç sağa sola bakmadan tempo kafe'ye oturuyorlar. sütlü kahve söylüyorlar birer tane de inegöl köfte. adam duvarda asılı televizyondan müzik kanalı izliyor. genç bir kadın popçu beyaz bir yatak içerisinde geceliğiyle playback yapıyor. kadın adama kızıyor kadına baktığı için. kavga ediyorlar. zaten kadının morali fena bozulmuş, ojesi soyulmuş. tekrar sürmesi gerekecek. neyse ki başka sıkıntıları yok başkanım. daha ne ister insan. sağlık olsun.
bana ne elalemin öğrenci kızından, hasan emmisinden, fadime teyzesinden, maraşlısından diye sorabilirsiniz sayın başkanım. ve lakin size kendi görüşümü iletmek istedim öncelikle. size,, sizin 19 yıldır başkanlığını yaptığınız ankara'nın tek otobüs terminalindeki insan profillerini daha yakından tanımanız için ayrıntı verme gereği duydum. diğer türlü içi boş bir mektup olur, algı alanınıza girmez diye düşündüm.

ben şimdi buraya bunları yazdım ya başkanım. eğer siz bu yazıyı okursanız belki benim kim olduğumu merak edersiniz. sonuçta burada bizler ekşi sözlük yazarları olarak sinsi bir karanlığın arkasından nicklerimizin arkasına sığınarak yazıyoruz. siz böyle şeylerden pek hoşlanmıyorsunuz. siz şeffaflığa çok önem verirsiniz. öyle ki; twitter gibi oldukça popüler olan bir sosyal paylaşım sitesinde, en son genç bir kızı size hakaret ettiği gerekçesiyle teşhir ettiniz, tweetlerini retweet ettiniz. yetmedi kızın arkadaşıyla rakı içerken çekilmiş fotoğrafını "ahlaksızlık" tanımlamalarıyla kendi resmi hesabınızda yayımladınız. o da yetmedi o genç kızın tam adını soyadını, ikamet adresini, okuduğu okulu deşifre ettiniz. en sonunda da değerli ve saygıdeğer avukatlarınıza olayı emanet etiniz. onlar artık gerekeni yapacaklardır eminim ve elbet hak yerini bulacaktır. orası bizi ilgilendirmez. yüce adaletimiz bu mevzuuyu da eminim ki çözer.. ama ben diyorum ki s evgili başkanım sizin avukatların işi çoktur. dile kolay söylemesi; avrupa ve asya arasında köprü oluşturmuş ve siyasi anlamda her hareketi evrensel olarak takip edilen, ortadoğunun nabzını damarlarında hisseden bir ülkenin en başındaki şehrin, yani türkiye'nin en büyük metropol şehirlerinden ikincisinin 19 yıldır belediye başkanlığını yapan büyük düşünce insanı olan sizin gibi bir yöneticinin avukatlığını yapıyorlar. ve tahmin edebilirim ki uğraşmaları gereken yüzlerce dava vardır. biz şimdi onları benim gibi basit bir sözlük yazarının kim olduğuyla ilgili teknik bir araştırmayla oyalamayalım. siz ankara'da herkesin tanıdığı belki de tek insansınız. o nedenle de ankara'daki çevresi en geniş insansınız bence. kabaca bir istatistik oluşturursak iş bu sözlükte bile de pek çok yazar tanıdığınız vardır. belki siz de yazıyorsunuzdur sözlükte, sosyal medyayı seviyorusunuz çünkü. eğer bu yazıyı okursanız bana mesajla ulaşmanızı çok isterim. ha bu arada, üniversiteden mezun oluşumuzu arkadaşlarla kutlamaya gitmiştik ve ben bir duble rakı içmiştim. o gecenin bir fotoğrafı duruyor bende eğer arzu ederseniz onu size gönderebilirim. ya da nereli olduğumu söylerim... kaç yaşında olduğumu... hangi üniversiteyi hangi dereceyle bitirdiğimi.. şu anda hangi işle meşgul olduğumu... aslında ben birebir olarak sizinle görüşmek, sohbet etmek ve ankara'ya ilgli 19 yıldır çözemediğim bütün sıkıntıları sizinle paylaşmak, yani bir nev-i dertleşmek isterim. çünkü emin olun bizlerin yani ankara'yı iliklerine kadar hisseden ankara halkının, öğrencilerinin, çocuklarının, gençlerinin, ev hanımlarının, babaların, dedelerin, nenelerin, işçilerin, memurların, emeklilerin, akademisyenlerin,sanatçıların, bilim adamlarının, öğretmenlerin, işsizlerin, dolmuşçuların, taksicilerin, halk otobüsü şoförlerinin, kiracıların, ev sahiplerinin, esnafın, pazarcıların, işportacıların,çocuk esirgeme yurdunda büyümüş çocukların, mekan sahiplerinin ve seyyar satıcıların size anlatıp içimizi dökmek istediğimiz pek çok konu var. siz duyarlı bir belediye başkanısınız ve bu muhteşem kentimize pek çok uluslararası ödül kazandırdınız. halkınızla sürekli iletişim halinde olup dert dinlediğinizi biliyorum. twitterınızdan da takip ediyorum, geç saatlere kadar tweet atıyorsunuz. bir gün beni de dinlemek üzere bana bir randevu vermenizi çok isterim ve gerçekten böyle bir şey olursa çok mutlu olurum. çünkü ben yıllardır sizinle konuşabilmenin hayaliyle yaşıyorum. eğer ben birilerine dert anlatamazsam sayın başkanım bu dolu ve bıkkın kafamı alıp bu şehirden gideceğim. daha da kalmak isterdim ama insanoğlunun da bir direnme kapasitesi olduğunu bildiğimden gerek fizyolojik gerekse psikolojik olarak bedenim daha fazla zarar görmeden ve tamamen bireysel bir tercihle, bozkırın göbeğindeki bu güzelim şehrimi terk etmek zorunda kalacağım.

saygılarımla,
şahrud.

Hiç yorum yok: