bişeyler bişeyler

Fotoğrafım
Ankara'nın bağlarından geliyorum, China
Tuhaf kostüm ve aletlerle göllere girip çıkan birisiyim. kurumuş yapraklara basmayı seviyorum. mikroskop fotoğrafçılığı yapıyorum. büyüyünce bando şefi olacağım.

20 Şubat 2012

İyi ki doğdun

Arabanın yanına bir çocuk yanaştı Ozan'a baktı baktı ve "abi sen genç misin yaşlı mısın? diye soruverdi.çocuk bir suratına, bir saçlarına bakıyordu Ozan'ın. Kafası karışmıştı çocuğun, genç yüze oturmuş beyaz saçlardan. Severdi saçlarını ama kovuverdi çocuğu yanından. Gülüştük.  Kocaman adam olmuştu ama yüreği çocuk kalmıştı işte. Çoğu zaman somurtkanlığıyla saklardı bunu. Saatlerce konuşurduk ve bunun hasbihal etmenin günümüz karşılığına tekabül ettiğine karar vermiştik.. Aynı fikirde olurduk, olmazdık, tartışırdık, gülüşürdük ama hep anlaşırdık. En önemlisi kocaman hayaller kurardık, elektronları doğru yörüngede toplayınca evrene yaptıramayacağımız yoktu. Deniyorduk ve oluyordu. Bu düşünme gücüyle geç kalmış maaşları da yatırtabiliyorduk, gelmesini istediğimiz telefonu da çaldırabiliyorduk. İyi düşünmenin tek yol olduğunu biliyorduk. O yüzden hep iyi olanı düşünüyor, hayallerimizi yükseltmekten geri kalmıyorduk. O pahalı semtteki çok katlı gri taştan evi alıp içinde hep beraber geniş geniş oturmayı, şehir şehir gezip tüm yaz eğlenmeyi konuşuyorduk. Kimi zaman Hasan Sabbah eşlik ediyordu bize, kimi zaman Hayyam, kimi zamansa Tebrizli Şems. Hem hayallerimizi zenginleştiriyorlar hem de yol gösteriyorlardı bize. Biz ufacık kalıyorduk onların yanında çünkü cep telefonunun şarjı bitince mağdur olan bir nesilin çocuklarıydık ve hiçlik mertebesine ulaşabilmemiz için önümüzde dağlar vardı. Ama neyse ki ikimiz de ne istediğimizi gerçekten biliyorduk ve bu bize yetiyordu. O iyi ve güzel kalmaya çalıştıkça inadına kötü karakter rollerini yapıştırıyorlardı Ozan'a,  çocuk oyunlarında bile kötü adamı oynamıştı ama o inatla kötü adam görünümünün altındaki yumuşak kalbi korumaya devam ediyor  doğasında rahat bırakıldığıdında dümdüz bir gölün içindeki büyük balık gibi sakin huzurlu takılıyordu.  zaman böyle aktı geçti sonra ben bir gün lastiğin tekini patlattım, ozan kaldırdı arabayı düzeltti, o dördünü birden dağıtmıştı daha evvel ve toparlanmıştı. Bir daha yapma dedi . Sana sen lazımsın. Sen yoksan kimse yok. Haklıydı. Sustum. Bilmeye aşıktı,  kirpiği kaşına değen bir kadına da aşıktı, ama en önemlisi aşka aşıktı. İsyan ettiğim bir gün bana; hiç mızırdanma dedi, Ya umutlar biterse???. haklıydı yine çünkü umut biterse yapacak bir şey kalmıyordu, fotosentez yapsan daha iyiydi. Sustum..
Doğum günüydü dün Ozan'ın, aynı zamanda da havaya cemrenin düştüğü gün.. Tanrı seviyor olmalı Ozan'ı. Öyle ya soğuktan böylesine nefret eden bir adamın doğduğu gün dünya üzerini ısıtmaya başlamış...İyi ki doğdun ve iyi ki havalar ısınmaya başladı....

Aradığın şey kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın. Aradığın şeyi dünya’da arayacaksın,aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın ! Dünya’daki tüm kitaplar, tüm hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz. Okuyarak öğreneceksin ama severek anlayacaksın !
Şems-i Tebrizi

24 Ocak 2012

insan kaybetmek

neredeyse ağlatacak bir soğukta sokakta kalmışsın, saatlerce yürümüş, acıkmışsın ve parmak uçların artık donmak üzere. kafanı kaldırıp apartmanlara bakıyorsun, ışığı yanan bir daire var, perdelerini tam çekmemişler ve cam önünde oturuyorlar, otuzlu yaşlarında bir kadın çay veriyor gazete okuyan yaşlıca bir adama. gülümsüyor adam. bir giriş  katın mutfak camı açık, bulaşığa girişmiş kadın.  bu mutfaktan gelen çatal bıçak sesleri yalnızlığını insanın suratına yapıştırıyor işte .orda olmak istersin sıcak bir yemek yemek istersin ama ölesiye dışardasındır .. insan yalnızlığıyla yaşarken, kendini öğrenmeye başlıyor usulca. kimisi otuzuna gelmeden çözüyor bunu, kimi kırkında ellisinde. kaybetmeyi öğreniyor, birileri ölüyor, dostlar bıçaklayıp kaçıyor, sevgililer yitiyor gidiyor.hayatından insan çıkarmayı öğrendiğin vakit korkmayacaksın gayri ötesinden. . mutfakta aspiratör çalışırken farketmezsin sesinin seni ne kadar yorduğunu. kapatılınca "oh be" dersin  anlarsın ne kadar rahatsız ettiğini, huzurunu kaçırdığını.. böyle insanlar var işte etrafında. sevgilin olsun arkadaşın olsun.. beraberken anlamıyorsun seni nasıl hırpaladığını ama hayatından çıkınca bi hafifleme hissediyorsun. sanki omzunda onbeş kiloluk bir çanta taşıyormuşsun da onu bırakıp koşmaya başlamışsın gibi bir rahatlık işte.. öyle..

07 Ocak 2012

Once upon a time

İnsanlar sana hayatın boyunca kim olduğunu söyleyip duracaklar. Seninse yapman gereken onları susturup, "Hayır, ben buyum" demek... İnsanların sana farklı bir gözle bakmalarını mı istiyorsun? Bunu sağla o zaman. Bir şeylerin değişmesini istiyorsan ortaya çıkıp değiştirmen gerekir.  Çünkü bu dünyada peri anne diye bir şey yoktur! 

once upon a time