bişeyler bişeyler

Fotoğrafım
Ankara'nın bağlarından geliyorum, China
Tuhaf kostüm ve aletlerle göllere girip çıkan birisiyim. kurumuş yapraklara basmayı seviyorum. mikroskop fotoğrafçılığı yapıyorum. büyüyünce bando şefi olacağım.

26 Nisan 2013

İSTEK

Yaniyor beynimin kani,
Bilmem nerelere gitsem?
Içime sigmayan cani
Hangi rüzgara es etsem?
Aksam sular karardi mi?
Bir daga versem ardimi,
Içimi yakan derdimi
Sagir göklere anlatsam

Içiliversem dem gibi,
Kiriliversem cam gibi,
Samdanda yanan mum gibi,
Sabahi görmeden bitsem

Bir yüce ormana dalip
Ya bir dag basina gelip,
Beni yaradani bulup
Malini basina atsam

Görünmez kollar boynumda.
Yarin hayali koynumda,
Sicak bir kursun beynimde,
Bir agaç dibinde yatsam.


Sabahattin Ali 


25 Nisan 2013

Ankara'nın kuşları

ankara'da kuşlar sınırlıdır. malum bir çeşit bozkır iklimde yaşıyoruz. bu iklim ve bitki örtüsü konusunu şimdilik bir kenara koyalım, direk derdimi anlatmak niyetindeyim. elimizdeki kuşlar şunlar:

güvercin: en fazla populasyon onlarda. kafanızı çevirdiğiniz her yerde onlardan görebilirsiniz. şehirde sürü güdüsünü geliştirmiş ender canlılardır. o kadar nüfus sizin ailede olsa siz de ister istemez yalnız kalamazsınız. "ankara kuş aşireti" birinciliği güvercingillerdedir. mahallede, okulda, alışveriş merkezinde, bahçede, kantinde her yerde onlar var. yalnız bir problemleri var o da şu ki ters evrim sergiliyorlar. canlı dediğin yeni oluşumlar, yeni adaptasyonlarla yani bir nevi kendini geliştirmek suretiyle her daim bir evrim sürecindedir. bu süreç yavaş olur hızlı olur. güvercinlerinki bence çok hızlı ve fakat tersine (misal bizim okuldakiler kısırla, sucuklu tostla besleniyorlar. ve asıl sorun şu ki artık uçmuyorlar, yürüyorlar.. bu da bence tavuk olma eğilimidir) ayrıca yine bozkır iklimi insanı olmamızdan mütevellit, timsah besleyecek halimiz yok. halkımız da en çok bulunan hayvanın peşine düşmüş ve artık ankaralılar için kuş beslemek çok yabancı bir durum değil. misal bizim yasin her sabah üşenmez saat 8'de paçalı, beyaz güvercinlerini uçurmaya çıkar. apartman arasında uçuruyor gerçi ama olsun.. zevk alıyor çocuk bundan. tabii güvercin konusunda çalışan pek çok bilim insanımız mevcuttur. ayrınıtılı, daha güvenilir ve akademik bilgi için, aratınız: columba sp.

serçe: serçeler boyut ve kütle bakımından küçük olsalar da populasyon yoğunluğu bakımından güvercinlerle yarış halindeler. bir de biyokütle dezavantajından dolayı beyinleri daha fazla gelişmiştir. yaklaşık 10 yıldır okul kantininde kuş beslemişliğime dayanarak söylüyorum. simiti atın, bekleyin, etrafınıza onlarca güvercin üşüşür. bir serçe sinsice arkada doğru zamanı bekler. sonra bir boşluktan yararlanırlar hoooopp kaptığı gibi simiti uçar gider. bazen de yine bizim tavuk güvercinlerin önünden fırt diye kapar gider ekmeğini. açık gözlü, zeki, asfur.. seviyorum seni..

saksağan abi: ankara'ya yeni gelmiş misafiriniz onu ilk gördüğünde şöyle diyecektir "aaa kargaya baaakkk!" yadırgamayın , karganın amcaoğlu sayılır o da.. insanlar haklı.. kendisi siyah olmakla beraber kuyruklarında çok güzel mavi tüyleri vardır, göğsü ise bembeyazdır.. "ankara benden sorulur" güveniyle uçar uçar gider. eski bir dostum "saksağan abi" derdi onlara, siz de öyle seslenin, ankara'nın abisidir o.

kumru: en sevdiğim tür. her zaman bir dişi bir erkek birey takılırlar. onlara güvercin, saksağan, serçe kadar olmasa da orta derecede sıklıkla rastlayabilirsiniz. sütlü kahve renginde olurlar. aşklarını gerek tuvalet boşluklarındaki pervazlarda, gerek baca kenarlarında, gerekese tenha bir ağaç dalında sergilerler. meşkten olsa gerek devamlı ses çıkarırlar. bize boğucu geliyor ama kimbilir ne söylüyor sevdiceğine... aşk bu, yaşı yok, yeri yok, zamanı yok, türü ise hiç yok...

biraz daha kırsala yani ankara'nın bağlarına indiğinizde karga, kırlangıç, kızıl şahin de görebilirsiniz. ama biz bugün burada şehir kuşlarını konuştuk. saygılar.

24 Nisan 2013

YOK

Yıllarca görünmez olmayı düşledi,
Bir gün gerçekten onu hiç kimse görmedi.
O inatla yaşamaya devam etti.
Ve onu gördükleri gün
O artık O değildi.
Yani O'nu
Hiç kimse,
Hiç bir zaman görmedi.
Vardı,
Yoktu,
Başkaydı,
Yabancıydı
Ama artık sonsuzdu..

Mart-Ankara


ZOR

Seni bana vermediler.
Çok istedim diyedir belki de..
Artık istemiyorum bir şeyi o kadar çok.
Çünkü duyarsa çok istediğimi,
Vermiyor O.
Huyumu biliyor, 
İnadına yapıyor.
Zoru seviyorsun ya diyor,
Kesmez seni..
"Sen en zorunu yaşa ki hep,
En mutlu olsun herkes" diyor belki de
Bilemem..
Ama bir şey unutuyor sanki,
Ben de canım be birader;
Topraktan, Sudan, Tohumdan hem de..

Mart-Ankara 




ESMER


Nereye gidiyorsun?
Gitme.
Daha bahar yeni geldi.
Doyasıya uzanamadık bile çimlerde.
Yaz gelecek daha.
Bak soğuklar da kırıldı,
Artık hep yağmur yağacakmış.
Şemsiye alma,
Yağmur arındırır.
Aklına düşünce ben,
Koy ver ağla.
Gözyaşı temizler adamı.
Yıldızlara bakacağız daha ve aya..
Satürnü göreceğiz işler youlnda giderse.
Bulut olmazsa yani,
Hava açıksa.
Dev bir ateşin başında dertleneceğiz daha,
Hiç bir kişisel derdimiz yokken üstelik.
Üzüleceğiz bir küçük esmere.
Sigara yakacağız yine sessiz.
O en derin nefesini çekecek,
Sanki aşil tendonuna kadar gidecek duman.
Ben yine susacağım.
Çünkü en güvenlisi bu.
Ben sustukça görünmez olacağım.
Beni yalnız sen göreceksin.
Böylesi daha iyi.


Mart-Ankara


İNAN



-Senin en büyük sıkıntın ne biliyor musun? dedi
-Ne? dedim
-Bir şeye inanmıyorsun. dedi
Sustum. Çünkü haklıydı. Ne zaman ki  inanmaya başladım, artık ne susabiliyorum, ne durabiliyorum ne de deliksiz uyuyabiliyorum. Geceler geçiyor, şafak söküyor, ezan okunuyor, sabah oluyor... Biz hala şehirdeyiz.. Denize uyanmaya daha 3 sene var..




-İçimizdeki Şeytan-




"Hayat herhalde bir katakulli değildi. 
Ama neydi?
 Bu hayatın bir manası olmak icap ederdi.
 İnsan dünyaya sadece yemek içmek ve koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı!
 Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı."
S.ALİ

melih gökçek'e açık mektup

sayın ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek,

doğduğum yıl keçiören belediye başkanlığını kazandınız. ömrümün ilk beş yaşım sizin keççiören belediye başkanlığınızda geçti. sonrasında 1994 yılında ankara büyükşehir belediye başkanı olduğunuz. tek çocukluk lüksümüz olan ve keçiören'i subayevlerine bağlayan toprak yokuştan kestirme yollarak bularak gittiğimiz altınpark'taki havuzun içindeki "periler ülkesinde" heykelini "`"böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar" cümlesini sar etmek suretiyle kazan dairesine kaldırttınız (daha sonra öğrendik ki mehmet aksoy'a ait bu heykel, asya- avrupa bienalinde birincilik ödülü almış. devamındaki dava süreçleri malumunuz; heykelin zarar görmesi nedeniyle 250 milyon lira manevi 1 milyon lira da maddi tazminat ödemeye mahkum edildiniz). dava sonucunda yaptığınız diğer bir açıklamayla da ‘‘ben mahkeme kararı üzerine o heykelleri yerine koyar, ama sonra da başka bir nedenle gene kaldırırım, diyerek heykel sanatı hakkında tavrınızı çok net bir şekilde koydunuz. sonra zaten biz de büyüdük altınpark'a pek gitmedik. o konu öylece kapandı.
sonrasında benim çocukluk,garson boyluk, ergenlik,gençlik ve hatta yetişkinllik dönemlerime tekabül eden totalde 19 yıla dayandığımız, büyükşehir belediye başkanlığınız başladı. şahsımın doğma, büyüme, yetişme, ilköğretim, lise, üniversite, yüksek öğrenim ve üretim yıllarımının tamamını kapsayan 19 yıldır da başkanlığını yaptığınız başkentimizde beraberce dolu dolu yaşamaktayız.
bunları kendimi tanıtmak ve ankara'nın yerlisi bir ankaralı halk olarak muhattap alınmak üzere belirttim. şimdi asıl kafamı kurcalayan konuya giriş yapabilirim sanıyorum.
sayın gökçek;
billboardlarda görüp gurur duyduğumuz "gelişmiş kent" ödüllerinizi takdir ediyoruz. ankara'yı gelişmiş bir avrupa kenti kıvamına getirmeye çalıştığınız çalışmalarınızı gerek metroda asılı duran plazma ekranlarda dönen videolardan, gerekse duvarlara yaptığınız en büyük boy fotoğraflı, iyi kalitede çıktısı alınmış afiş çalışmalarından görebiliyoruz. ayrıca hemen her üstgeçit ve köprü üzerindeki pankartları okuyor ve ankara'nın her geçen gün ne kadar da geliştiğini birer ankaralı olarak arkadaşlarla izliyor ve gurur duyuyoruz. bu ödüllerden birinden özellikle çok onur duydum o da sanırım 2009 yılında verilen "avrupa ödülü". zamanında haberlerden takip ettiğim kadarıyla size ödülü verenavrupa konseyi parlamenterler meclisinin davetlisi olarak strasbourg’a gittiniz. orada bir belediye başkanı olarak epey kent gözlemi yaptığınızı varsayarak size sormak istiyorum. strasbourg'da da metro istasyonları gece kapanıyor ve sabah 6'da mı açılıyor? mazur görün sizi böyle sorularla meşgul ediyorum ama gerçekten merak ediyorum çünkü ben avrupa'yı hiç görmedim.

bunu durduk yere merak etmedim tabii ki.siz daha iyi biliyorsunuz ki ankaray gece kapanıyor ve sabah 06:00 sularında açılıyor. çalışan görevli personele bunun nedenini sorulduğunda pek anlamlı ve doyurucu yanıtlar alınamadı ve ben de bu işin en baştaki muhattabına, yani türkiye cumhuriyetinin başkentinin 19 yıllık büyükşehir belediye başkanına, bir ankaralı olarak, tüm samimiyetimle ve gerçekten kafamdaki soruların aydınlanması amacıyla soruyorum.

ankaramızın ulaşım durumu malumdur. gece 11'den sonra sokaklarda pek kimse kalmaz. ego sefer sayıları çok seyrekleşir (çoğu bölgelerde 12'den sonra hiç otobüs gelmez ve geçmez), dolmuşlar seferlerine yaklaşık 05:30 civarında başlarlar, taksiler de neredeyse yok denecek kadar azdır( ama allahtan gece tarifesi kalktı çok mesuduz). zaten o saatlerde ortalık pek tekin olmaz. basit bir mantıkla konuşursak "gece 2'den sonra gelen hiç birşey hayırlı değildir" diyebiliriz belki de. kızılay, ulus, dışkapı gibi ankara'nın merkezini oluşturan mevkiilerde, sokaklarda erkekler bile yalnız yürümeye pek cesaret edemezken, bir kadın üzerinden örneklendirme yapabilecek bir mecra bulmakta bile zorlanıyorum. malum arsızı var, huysuzu var, hırlısı var, hırsızı var, delisi var, tinercisi var, sapığı var, sokakta yaşayanı var.. özetle ve bildiğiniz üzere, bir metropolü metropol yapan genetik çeşitliliğe sahibiz ankara olarak . bizler de o saatlerde pek dışarı çıkmayız zaten ankara sakinleri olarak. uyumayı veya evimizde oturmayı tercih ederiz. tamam biz evde oturuyoruz da yoldan gelenler ne yapacak sayın başkan?

misal aştiyani ankara şehirler arası terminal işletmeleri, ankara'nın çok merkezi bir yeri olan beştepe bölgesinde konuşlandırılmış dev bir yapıdır. sizin daha iyi bildiğiniz üzere, aşti'nin yürüyen merdivenlerle ankaray'a bağlantısı vardır. emek, bahçelievler, beşevler, tandoğan, maltepe, demirtepe, kızılay, kolej, kurtuluş, dikimevi'nde kadar gider. ulus istikametine gidecek yolcular isterlerse kızılay istasyonundan metro'ya binebilirler. peki sizin metro/ankaray hattınının kullanılmak üzere halka açılış saatinden evvel aşti'ye gelirlerse ne olacak? sabah 06:00'dan önce inenler var çünkü otobüslerden. anadolu'nun çeşitli kesimlerinden gelen pek çok yolcu üstelik.

gişe önünde büyük sürgülü demir kapıların açılmasını bekleyen onlarca kişi oluyor sabah 05:50 sularında, sıraya giriyorlar ankaray'a binebilmek için. oturacak yer de yok. valizinde kırılacak bir şey olmayanlar üstüne oturuyor valizin. çantasızlar duvar dibine çöküyor. o da bir döngüde tabii ki. ankaray yolcu adaylarının, gişe önünde bekleyebilecekleri alan oldukça dar sayın başkaım. o nedenle insanlar duvar dibine bile sırayla çöküyorlar. diğer tarafta çıkış merdivenleri var ve iki taraftan da fena esiyor. üstelik bir de kışsa ve sizin paltonun o kadar da kalın değilse... ya da otobüste uyuduysanız ve gözünüzü açtığınızda karşılaştığınız soğuk ankara'nın o meşhur ayazıysa. neyse yapacak bir şey yok kapılar 6'dan önce açılmayacak, görevliler öyle diyor. çoğunluk ayakta beklemeye devam ediyor.

sadece gişe kapıları değil, aşti dahilinde yürüyen merdivenler ve aşti'den gişelere giden yürüyen yol da aynı işletim sistemiyle çalıştığı için onlar da durmuş, çalışmıyorlar... gençler yürüyor pek sıkıntı olmuyor sayın başkan ama mediha teyze bu duruma epey içerledi. çünkü fıtıktan ameliyat olmuş 3 ay önce, memleketten dönüyorlar kızıyla ve valizleri de oldukça ağır. kızı daha küçük olduğu için izin vermiyor taşımasına mediha teyze. kendi kaldırıyor ve yürüyen merdivenlerin basamaklarından tek tek oflayarak çıkarıyor valizi . sonra derin bir ah çekiyor. çünkü ameliyat yarası sızladı...

benim asıl sorum tam olarak burada devreye giriyor sayın başkan. strasbourg'da da terminale giden/gelen metro istasyonları sabah 6'da mı açılıyor? siz gördünüz oraları daha iyi bilirsiniz. eğer beni bilgilendirebilirseniz, yaptığınız çalışmaları daha farklı bir perspektiften değerlendirebilme imkanım olabilir. bu konuda halk diliyle halimizi anlatacak olursak; sıkıntılıyız başkan.. çünkü bildiğiniz üzere türkiye'nin başkentindeki tek otobüs terminaline yolcular sadece sabahları gelmiyorlar. gece yolculuğu genelde günden tasarruf edebilmek için daha çok tercih ediliyor, ankara gibi metropol kentlerde.

şu konuda kafam çok netleşti ankaray 6'dan önce açılmayacak. valizimizle dışarıda da bekleyemeyiz çünkü ankara soğuktur ve özellikle sabah ve seher vakitlerinde daha da soğuktur. (burada ayazdan bahsetmek bile istemiyorum) aşti'nin içerisinde de dolaşamayız. esnaf uyarıyor, orada deli var oraya gitme diyor. neyse ki zabıtamız görev başında nöbette, hemen deliyi diskalifiye ediyor.. tek tük açık olan büfelerde çalışanlar yalnızlık içerisinde olduklarından olsa gerek, gereksiz sohbetlere girmek istiyorlar. tabi yine bu koşulları bir kadın gözüyle değerlendirmek yine mümkün bile değil. kelimeler kifayetsiz kalacaktır eminim. onu daha başka bir mektupta daha uzun yazmak isterim size. ama gecenin 4'ünde aşti'deki tek dişi bireyden kısaca bahsedebilirim sanırım, eğer müsadeniz olursa... öğrenci olduğu büyük sırt çantasından ve taşıdığı kitap dolu çantadan belli olan genç bir kız hızlı ve sert adımlarla tuvalete yetişmeye çalışıyor. uzun yoldan geldiyse demek ki, tuvaleti gelmiş olmalı.. o öyle koşarcasına tuvalete doğru giderken "orada deli var abla gitme" diyor büfedeki esnaf. yüzü de sapsarı kadının, midesi de bulanıyor olabilir. belki de regl olmuştur, kadının özelini bilemeyiz. bakıyor ama hiç cevap bile veremiyor kız, o tuvalete yetişmek zorunda, hem de hemen. bir sıkıntısı olduğu her halinden belli zaten çok da zayıf, sırtında taşıdığı çanta kendinden ağır olabilir. tuvalete girer girmez kusuyor lavoboya, naneli sakız uzatıyor tuvaleti temizleyen abla mendil uzatıyor, elini yüzünü yıkıyor kızın. kız öğrenciymiş, urfadan gelmiş ankara'ya. buradan da çoruma gidecekmiş, hitit üniversitesin'de okuyormuş, urfa'dan çorum'a direk otobüs bulamamış, ankara aktarmalı gelmiş. otobüsü 07:30'da kalkacakmış dolayısyla daha beklemek zorunda olduğu 3 buçuk saati var. 10 dakikası tuvalette geçti ama kalan 3 saat 20 dakikada bir şeyler yapmak zorunda. dışarda bekleyemez soğuk. aşti dahilinde o saatte açık olan tek kafe var o da `tempo kafe. cüzdanını kontrol ediyor, allahtan çay içmeye parası yetiyormidesi de fena durumda, çayın ne kadar olduğuna bağlı olarak belki kaşarlı tost bile söyleyebilir. ama 3 saat boyunca bir tost ve bir çayla oturulmaz, kafe çalışanları bir garipler, kesin bir laf ederler, en az üç çay daha içmek zorunda... otobüste kek verirler gerçi ama o da karnını doyurmaz.
bu arada artvin'den gelen bir otobüs gelen yolcu katına giriyor. numune hastanesi'ne sevkli gelen kemal amca ve fadime teyze saat 04:15'te ankara'ya iniyorlar. köylüleri demetevler'de oturuyor ve oraya ankaray. dolayısıyla onlar da bir şekilde saatin 6 olmasını beklemek zorundalar. bizim genç öğrenci kızın girdiği kafeyi görüyorlar ama oturmayı tercih etmiyorlar. peronlara bakan camekanların önündeki demirden bekleme koltuklarına geçiyorlar. saat daha dördü yirmi geçiyor ve gişelerin açılmasına bir saat kırk dakika var. . aslında birer çay içebilirler ama kimbilir kaç paradır . ikisinin de idrar yollarında sıkıntıları var. ikişer kez tuvalete girdiler bile . açılır kapılardan soğuk geldiği için afedersiniz yine çişleri gelecek başkanım. tuvalet aşti'de 1 tl ve şimdiden 4 liraları gitti. 20 binişlik tam otobüs kartı alacaklar gişeler açılınca. 35 lira da öyle gidecek. ankaray'la kızılaya gidecekelr oradan metro aktarmasını kullanarak demetevler'e geçecekler allah izin veririse. fadime teyzenin ameliyatı süresince orada kalacak kemal amca; çünkü kadın hastaya erkek refakatçi bekleyemez. zaten yatacak yer de olmuyor. kemal amcanın prostat ameliyatında fadime teyze refakatçi kaldı ama oturmak için beyaz plastik bir tabureyi yine orada çalışan köylüleri olan hizmetliden torpille aldılar. bu şekilde hızlı harcamaya devam ederlerse yola çıktıkları 200 liraları onları bir hafta idare edemeyebilir. ego kartı işini hallederlerlerse geriye bir yemek kalıyor, bir de fadime teyzenin hastane ihtiyaçları. neyse başkanım sizi daha fazla detaya boğmayayım. zaten kemal amca sonra köylülerine köyden getirdiği fındık çuvalını başının altına koyup uzandı demirden soğuk koltuklara ama fadime teyze sancıdan kıpırdayamıyor bile.
bu arada maraş otobüsünden inen çekirdek aile de düştü aşti'ye ve fadime teyzelerin yanına oturdular.. anne baba ve bir de 6 yaşında çocukları.çocuk babasının kucağında uyumuş, ağzında maske var. oğullarına şifa aramaya gelmişler. çocuğun lösemisi epey ilerlemiş. ankara'ya gitmeniz acilen gerek demiş maraş'taki doktorlar, onkoloji hastenesine sevk vermişler. adama da çalıştığı inşaattan izin vermemişler. işten ayrılıp gelmiş. zar zor afşınlılar firmasında yer bulmuşlar da gelmişler apar topar. yola da epey para gitmiş. onların durumu daha kötü. fadime teyze beklemeleri gerektiğini, gişeler açılınca trene beraber gitmeyi öneriyor umutsuz kadına. dertleşiriz hem diyor, zaman geçer.

tüm bunlar olurken istanbul otobüsünden bir çift iniyor. sevgili oldukları belli, elini tutuyor saçsız adam sarı saçlı kızın ve hiç sağa sola bakmadan tempo kafe'ye oturuyorlar. sütlü kahve söylüyorlar birer tane de inegöl köfte. adam duvarda asılı televizyondan müzik kanalı izliyor. genç bir kadın popçu beyaz bir yatak içerisinde geceliğiyle playback yapıyor. kadın adama kızıyor kadına baktığı için. kavga ediyorlar. zaten kadının morali fena bozulmuş, ojesi soyulmuş. tekrar sürmesi gerekecek. neyse ki başka sıkıntıları yok başkanım. daha ne ister insan. sağlık olsun.
bana ne elalemin öğrenci kızından, hasan emmisinden, fadime teyzesinden, maraşlısından diye sorabilirsiniz sayın başkanım. ve lakin size kendi görüşümü iletmek istedim öncelikle. size,, sizin 19 yıldır başkanlığını yaptığınız ankara'nın tek otobüs terminalindeki insan profillerini daha yakından tanımanız için ayrıntı verme gereği duydum. diğer türlü içi boş bir mektup olur, algı alanınıza girmez diye düşündüm.

ben şimdi buraya bunları yazdım ya başkanım. eğer siz bu yazıyı okursanız belki benim kim olduğumu merak edersiniz. sonuçta burada bizler ekşi sözlük yazarları olarak sinsi bir karanlığın arkasından nicklerimizin arkasına sığınarak yazıyoruz. siz böyle şeylerden pek hoşlanmıyorsunuz. siz şeffaflığa çok önem verirsiniz. öyle ki; twitter gibi oldukça popüler olan bir sosyal paylaşım sitesinde, en son genç bir kızı size hakaret ettiği gerekçesiyle teşhir ettiniz, tweetlerini retweet ettiniz. yetmedi kızın arkadaşıyla rakı içerken çekilmiş fotoğrafını "ahlaksızlık" tanımlamalarıyla kendi resmi hesabınızda yayımladınız. o da yetmedi o genç kızın tam adını soyadını, ikamet adresini, okuduğu okulu deşifre ettiniz. en sonunda da değerli ve saygıdeğer avukatlarınıza olayı emanet etiniz. onlar artık gerekeni yapacaklardır eminim ve elbet hak yerini bulacaktır. orası bizi ilgilendirmez. yüce adaletimiz bu mevzuuyu da eminim ki çözer.. ama ben diyorum ki s evgili başkanım sizin avukatların işi çoktur. dile kolay söylemesi; avrupa ve asya arasında köprü oluşturmuş ve siyasi anlamda her hareketi evrensel olarak takip edilen, ortadoğunun nabzını damarlarında hisseden bir ülkenin en başındaki şehrin, yani türkiye'nin en büyük metropol şehirlerinden ikincisinin 19 yıldır belediye başkanlığını yapan büyük düşünce insanı olan sizin gibi bir yöneticinin avukatlığını yapıyorlar. ve tahmin edebilirim ki uğraşmaları gereken yüzlerce dava vardır. biz şimdi onları benim gibi basit bir sözlük yazarının kim olduğuyla ilgili teknik bir araştırmayla oyalamayalım. siz ankara'da herkesin tanıdığı belki de tek insansınız. o nedenle de ankara'daki çevresi en geniş insansınız bence. kabaca bir istatistik oluşturursak iş bu sözlükte bile de pek çok yazar tanıdığınız vardır. belki siz de yazıyorsunuzdur sözlükte, sosyal medyayı seviyorusunuz çünkü. eğer bu yazıyı okursanız bana mesajla ulaşmanızı çok isterim. ha bu arada, üniversiteden mezun oluşumuzu arkadaşlarla kutlamaya gitmiştik ve ben bir duble rakı içmiştim. o gecenin bir fotoğrafı duruyor bende eğer arzu ederseniz onu size gönderebilirim. ya da nereli olduğumu söylerim... kaç yaşında olduğumu... hangi üniversiteyi hangi dereceyle bitirdiğimi.. şu anda hangi işle meşgul olduğumu... aslında ben birebir olarak sizinle görüşmek, sohbet etmek ve ankara'ya ilgli 19 yıldır çözemediğim bütün sıkıntıları sizinle paylaşmak, yani bir nev-i dertleşmek isterim. çünkü emin olun bizlerin yani ankara'yı iliklerine kadar hisseden ankara halkının, öğrencilerinin, çocuklarının, gençlerinin, ev hanımlarının, babaların, dedelerin, nenelerin, işçilerin, memurların, emeklilerin, akademisyenlerin,sanatçıların, bilim adamlarının, öğretmenlerin, işsizlerin, dolmuşçuların, taksicilerin, halk otobüsü şoförlerinin, kiracıların, ev sahiplerinin, esnafın, pazarcıların, işportacıların,çocuk esirgeme yurdunda büyümüş çocukların, mekan sahiplerinin ve seyyar satıcıların size anlatıp içimizi dökmek istediğimiz pek çok konu var. siz duyarlı bir belediye başkanısınız ve bu muhteşem kentimize pek çok uluslararası ödül kazandırdınız. halkınızla sürekli iletişim halinde olup dert dinlediğinizi biliyorum. twitterınızdan da takip ediyorum, geç saatlere kadar tweet atıyorsunuz. bir gün beni de dinlemek üzere bana bir randevu vermenizi çok isterim ve gerçekten böyle bir şey olursa çok mutlu olurum. çünkü ben yıllardır sizinle konuşabilmenin hayaliyle yaşıyorum. eğer ben birilerine dert anlatamazsam sayın başkanım bu dolu ve bıkkın kafamı alıp bu şehirden gideceğim. daha da kalmak isterdim ama insanoğlunun da bir direnme kapasitesi olduğunu bildiğimden gerek fizyolojik gerekse psikolojik olarak bedenim daha fazla zarar görmeden ve tamamen bireysel bir tercihle, bozkırın göbeğindeki bu güzelim şehrimi terk etmek zorunda kalacağım.

saygılarımla,
şahrud.

Gelmeyen Mecnun

"-İki bileti kaptın mı buraya geliyorsun ama ben gelemem Mecnun. -Neden, niye? -Çünkü işlerim var, çünkü kendi yolumda ilerliyorum. Ve yolumu değiştirirsem eğer kaybolurum. Çünkü benim yön duygum yok Mecnun. ben sadece bir kere hayatımda bir erkeğin peşinden gittim, onda da bütün hayatım altüst oldu." 
L&M



Tutunamayan

- yağmur yağıyor olric.. ıslanıyor etraf.. ağlasak kimse anlamaz değil mi?
- anlamaz efendimiz..
- tut ki güneş açtı.. papatyalardan taç yapar mı saçlarımıza?
- bilinmez efendimiz...
- yıldız kaydığında diler mi bizimle olmayı?
- sanmam efendimiz...
- ben de sanmam... gidelim olric...
- gidelim efendimiz....
...
-ve ben olric
düşmeseydim düşlerimin sırtından
zaten inecektim...
...
-daha kaç kez ıskalayacağız hayatı olric?
-oklarımız bitene kadar efendimiz.
...
- bu yol nereye çıkar olric?...
- hiçbir yere efendimiz...
- hiçbir yer neresidir olric?...
- doğru yerdir efendimiz...
- gidelim mi?...
- vardık efendimiz...
...
- sustu mu olric?
- sustu efendimiz...
- biz de susalım mı olric?
- siz bilirsiniz efendimiz...
- bizi susmasına kabul eder mi olric?
- eder efendimiz...
...
- sevelim mi olric?...
- sevmek nedir efendimiz?
- sevmek vazgeçmektir olric..
- vazgeçtiyseniz sevelim efendimiz... 

oĞuz aTaY

Evini Yakan Kadın




"ben musayım sen firavun
ikrarsız şeytanı lain
üçüncü ölmem bu hain
pir sultan ölür dirilir."

Babamın Bilmecesi

babamın bizi büyüttüğü tek bilmecesidir.. 

-Dünya'da bir tane.. Ankara'da iki tane.. 
 -Çin..


k â i n a t

«— Paydos...»
— diyecek bize bir gün tabiat anamız, —
«gülmek, ağlamak bitti çocuğum...»
Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak :
görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...


 ...

Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha, güzelim dünya elvedâ, ve merhaba k â i n a t . . .


 N.Hikmet —  Rubailer..

 

KöpekBalığı



Herkesin senden kaçtığı bir ortamda...köpekbalığı olmak da zor.

Natinal Geographic

Dinle Küçük Adam 2

Dinle Küçük Adam: Kendi bilgisizliğin içinde, kendi kendinle bile tutarlı değilsin!


 Wilhelm Reich

,

 

AT AVRAT SİLAH

"10 cm topukluyla koşabilen bir varlığa, sen neyin imkansızlığından bahsediyorsun?!" 
 Anonim


23 Nisan Kutlu Olsun

Roboski'de kaç çocuk öldü hatırladınız mı? Hatırlayamadınız mı? o zaman 23 Nisan kutlu olsun!

Erdal

Erdal da çocuktu..


Küçük Kara Balık

dünyanın sadece yaşadığı gölden ibaret olmadığını bilen, merak edip sorgulayan tüm küçük kara balıkların bayramı kutlu olsun..



TURGUT'TAN TOMRİS'E..

üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aşk yoktur"
bilirsin
ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur
T.Uyar



İNSAN ANLAMAK

''Yeni bir ahlak anlayışı ve yeni amaçları olan insanların büyük umutsuzluklarını düşündüm. Hayatın yollarından yalnız geçerler. Karşılaştıkları yol arkadaşları onlara katılır , fakat onları asla anlayamazlar. Hayat , bu yalnız ruhlar için büyük bir işkencedir. Oradan oraya mutsuzca sürüklenirler. Havada uçuşan pek ender olarak verimli bir toprağın üstüne düşen iyi tohumlar gibidirler.''

Arkadaş / Maksim Gorki



Tahir ile Zühre

"...aşk tek kişiliktir, bütün deliler bilir sayı saymasını
ve sarılıp yatmanın anlamı yoktur kaldırımlarda
eğer fazla yaşlanmışsak bir anda. fazla ıslanmışsak
hiçbir acı dönüşmez başka bir acıya." A.ö.


CanSuyu'ma..

"Ölümün olduğu bu dünyada,
hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında."

- Franz Kafka -


8. Gün

Geçmiş kuşaklar tarafından yapılmış, görebildiğimiz her şey, görünür hale gelmezden önce, insanın kafasındaki bir düşünce veya kadının kalbindeki bir dürtüydü. Pek çok kanın dökülmesine ve insanın aklını özgürlüğe doğru çevirmesine sebep olan devrimler, binlerce insanın arasında yaşayan tek bir insanın fikriydi. İmparatorlukları yıkmış büyük savaşlar, bir bireyin aklında mevcut olan tek bir düşünceydi. İnsanlığın gidişatını değiştiren en değerli öğretiler, dehasıyla diğerlerinden ayrılan tek bir insanın fikirleriydi. Tek bir düşünce piramitleri inşa etti, müslümanığın zaferini sağladı ve Alexandria'daki kütüphanenin yanmasına sebep oldu. 
Cibran

20 Nisan 2013

RÜYA


Bir küçük kızın rüyasına
dünya bayramı girecek bir sabah,
uçabildiği rüyalar kadar gerçek.
sonraki yirmi yıl tüm geceleri yavan
ve tüm şafakları boz geçecek.
kocaman kadınken bir gündüz,
koşacak soluk soluğa,
beyninin damarları sancıyacak..
bundan sonra ne olacağı bellidir mutlak,
ve fakat üçüncüyü görene kadar,
kadına derin uykular çok uzak..

19 Nisan 2013

YASAK


 


Şimdi seni düşünmek yasak
Hayal kurmak yasak
Ama çok şükür ki
Anıları konuşmak serbest
İşte yaşatan bu..




köşelerimiz uçsuz, yapılarımız virane..

"ateşin var mı? sigara içmez misin? allah bilir rakı da içmezsin. konuşmasını da bilmezsin değil mi? çiçekleri de sevmezsin. kuşları da. söyle. öyle değil mi? çocukları... canın çekmez mi hiç keyfetmeyi? parayı sever misin, parayı? onu da mı? erkeklerden nefret ediyorsun ha? ee... sana da bu yakışır. at kendini denize. ne duruyorsun? boşuna bu dünya demen. benim yarım yaşım kadar yoksun. derdin mi çok? benden de mi çok? at kendini şurdan denize. seni o paklar."

sigarasını yakmak içim çakmağını cebinde ararken, zuhal olcay usulca müşfik kenter'in sigarasını yakar. müşfik kenter zuhal olcay'a bakar, az öncekinden alakasız, gayet şefkatli bir ses tonuyla sorar:

"madem ateşin var, ne duruyorsun karanlıkta? haydi koş hayata..."

arkasını dönüp giderken yüksek sesle söylenir:

"hey bre karacaahmet, kara mezarlık! sana gelmiyorum işte! bir diyeceğin mi var? yorgo'nun meyhanesine gidiyorum! daha çoook beklersin! "





 

gecenin öteki yüzünde
ağlayacak gözyaşlarımız hep vardı
hayallerimiz ürkerdi sizlerden
mahçuptuk sesimiz duyulmazdı
gecenin öteki yüzünde
sorgulanan günahlarımız hep vardı
sevdiklerimiz kaçardı bizlerden
kaybedecek neyimiz kaldı
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
umutlarımız suçsuz biçare
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
köşelerimiz uçsuz,yapılarımız virane..
gecenin öteki yüzünde
saklanacak sırlarımız hep vardı
sessizliğimiz geçmezdi bizlerden
nedenlerimiz hiç sorulmazdı
gecenin öteki yüzünde
söylenecek sözlerimiz hep vardı
susardık korkardık sizlerden
susardık, hiçbir şey sormazdık
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
umutlarımız suçsuz biçare
gecenin öteki yüzü bizim yüzümüz
köşelerimiz uçsuz, yapılarımız virane..

13 Nisan 2013

SÖZ

Sözü var genç adamın bana
Daha ayda oturup çetirdek çitlenecek
Sözü var yaşlı adamın
Doğduğumuz topraklar fethedilecek
Sözü var bir babanın bana
Bağlarımız yeşillenecek
Sözü var bir delinin
Her sabah güneş selamlanacak
Sözü var genç kadının bana
En güzel kıyafeterle halay çekilecek
Sözü var yaşlı kadının
Odun ateşinde bazlama pişirilecek
Sözü var bir annenin
Kendi ineğinin sütü mayalanacak
Sözü var bir dervişin bana
Üzüm bağlarımızın şarabından içilecek kutlama sofralarında
Sözü var toprak ananın
İstanbul'da yaşayacak
Sözü var akan suların
Hiç susmayacak
Sözü var göllerin
Kirlenmeyecek
Balıklar söz veremedi
Onları yedik
Arı vazgeçmeyecek arılığından
Kuş susmayacak gün batmadan
Güller saksıda yetişmek istemiyormuş
Bağımsızlıklarını ilan edecekler
Dağların sözü var daha
Beni bir oyuğunda kırk gün saklayacak
Yağmurun sözü var
İliklerimize girecek asitsiz..
Güneş esmerleştirecek
Ama çarpmayacak
Kar ve buz söz veremediler
Açlığa yine  dayanırsın da
Bize biraz zor dediler


Şirine'nin hatası

Şirine'nin tek hatası
tamamen dişi birey güdüsüyle
güçlü şirine  tutulmasaydı..
Eğer gözlüklü şirin o kadar ukala olmasaydı
mevzu çok başka yerlere gidebilirdi.


Deli Baykuş

"Sen ölürsen herkes ölür" dedi, bi' gün, bi' deli baykuş. O 
 günden beri zulüm uykular..




Sivrisinek

Allah biliyor ya,
Ben de biliyorum.
Ama en çok o biliyor.
Ne korkunç milyarlarca insanın sorumluluğu
Dünya düzeni ile kalsa yine iyi,
Koskoca evren
Samanyolu var yıldızı var, ayı, gezegeni var
Daha tarifsiz kara deliği var
Sadece kara parçaları değil ki,
Derin okyanuslar var.
Bi tek Beynam ormanları ne ki?
Koskoca Amazonlar var.
İnsanla bitmiyor ki meret
Planktonu, börtüsü, böceği, kuşu, zebrası..
daha rengarenk mantarı var
Senin derdin de büyük üstad
Bizimki sivrisinek ısırığı seninkinin yanında…

Deli

gözünü açsan
sabah olsa
martı uyandırsa
dalga çağırsa
kum okşasa
yağmur vursa yüzüne
ağaca sarılsan
çime bassan
çiçeği koklasan
portakal yesen dalından
dost sohbetinde gelse şafak
doğan güneşi hazırolda selamlasan
fırtınaya versen ardını
dağları görsen yeşil mor sarı
kırmızı olsa gün batımı
yokuştan aşağı saldığında kafanı
duvar değil de
denizle gökyüzünün buluştuğu
sınır olsa alan aklını
korkar mısın yine de delilikten?

Şifre



Gördüklerini çiz, boya
Duyduklarını anlat, yaz
Kokladıklarını unutma
Dokunduklarını hisset
Hissettiklerini öğren
Bil okuduklarını
Duy söylediklerini
Tadını aldığını yeşert
Ama hepsini yaşa ve çek..